HALKLAR HAK ETTİKLERİ GİBİ YÖNETİLİRLER

Bizler toplum olarak yerelde bazı  belediye başkanları, bürokratlar ve yöneticilerin ahlaki sorumsuzlukları sebebi ile muhattap kılındığımız, ekonomik, sosyolojik, vs. Daha birçok sıkıntı sebebi ile haklı olarak buğz eder yakınırız. Peki bu eylemlerinden şikayetçi olduğumuz, ihtiras düşkünü, hiçbir ahlaki değeri olmayan kan emici sülük misyonlu bir avuç elitist  yaşadığımız yerlerde yaşamamalarına, bizlerle hiçbir ortak noktaları olmamalarına , hizmet etmek üzere himaye ettikleri bütçeleri hortumlama ve istismar etmenin dışında düşüncelerinin olmamasına rağmen neden bize yönetici oldular, bunlar bu makamlar için hile ve tuzaklarını örerken biz ne yapıyorduk? 

Toplumun kalbine deve dikeni olup kanatan bu zümre  nin yönetiminde icra ettikleri yıkımı, zulümü ve ahlaki asimilasyonu dikkate alıp, fert ve toplum olarak kendimizi sorgulamamız gerekiyor, ben şahsen şimdi, içtiğim sigaranın efkarı ile Molla Kasım misali düşünüyor ve diyorum ki: Acaba bizlerin  fert, kişi, birey ve cemaat, kurum, topluluk olarak ferasetimiz nerede kapandı, neleri eksik yaptık, hayatımızın "ilmî ve dinî" alanlarından itibaren "iktisadi ve siyasî" yani topyekün bütün "sosyal" alanlarında kendimizi ne kadar düzelttik ki "daha iyi bir yönetimi" hak etmiş olalım ve iyi yöneticiler tarafından yönetilelim?  Acaba fert, kişi, birey ve cemaat, kurum, topluluk olarak vazifelerimizi sorumluluk bilinciyle ne kadar yerine getirdik?


"Bütün mesele, sizin bu davada nasıl bir imtihan vereceğiniz, nasıl bir karşılık elde edeceğiniz ile ilgilidir. Yapabileceğiniz tek şey bu davada tuzunuzun bulunmasıdır." Nasihati ile bizleri uyaran merhum Erbakan Hocamın işaret ettiği üzere, imtihanı verebildik mi? Çorbadaki tuzumuz ne kadar? Ya da, bâtılda "zirve" olmaktansa Hakta "zerre" olmaya niyetlendik mi ki "Hak"a ve "Adil Düzen" kavuşup saadete erelim.

Şimdilerde bakıyorum siyasilerin, belediye başkanlarının ve menfaat vadedenlerin etrafında menfaat uman bir sürü İnsan riya yolunda  yürüdüklerinden hak davasında yolda kaldılar, yoldan çıktılar, sağa sola savruldular ve maalesef  hidayetleri karardı. Rabb-ul Rahman rızka kefil olduğunu defaaten bildirmişken menfaatten faydalanma olasılığı üzerine tamahkarlık gösterip hakkı ve hakikati gölgede bıraktıklarına şahit oluyoruz.

Devrin de, zulmüyle şöhret yapmış Emevî valisi Haccac bin Yûsuf es-Sekafî bilinen adıyla Haccâc-ı Zâlim’e zülmünden inim inim inleyen halk huzuruna çıkar ve derlerki "Sen Hazreti Ömer‘in halkına karşı takındığı adaletli tavrını biliyorsun. Ne olur, biraz da ona benze, onun gibi adaletli davran bize..."
Haccac-ı Zalim‘in halkın bu isteğine şu  tarihî cevabı verir.
"Doğru söylüyorsunuz! Ömer‘in halka adaleti öyle idi. Fakat şu gerçeği de unutmayın, Ömer‘in zamanında Ebu Zer gibi de halk vardı. Siz Ebu Zer gibi yoksulu, yetimi, komşusunu düşünen halk olun, ben de Ömer gibi halkı düşünen yönetici olayım. Siz Ebu Zer gibi halk olmuyorsunuz ama benden Ömer gibi yöneticilik istiyorsunuz. Allah iyi insanlara kötü yöneticiyi musallat etmez, kötü insanlara da iyi yönetici nasip etmez. Halk neye lâyık halde ise yönetici de ona münasip şekilde gelir. Bunu böyle bilin, kendinizi iyi yönetime lâyık hâle getirin ki, istediğiniz iyi yönetime kavuşasınız"! 

Haccac‘ın ibretlik cevabını idrak edip gereğini yapamadığımızdan bugün güya bizden birileri yönetime gelmesine rağmen bir türlü değişmeyen ve hemen hemen bütün yerel bölgelerde  devam eden istismar, ahlaki çöküntü, yolsuzluk, israf vs. muhataplarınca hiç istiflerini bozma zahmetinde bulunmadan icra ediliyor. Şu anda, insana ve müslümana yakışmayan kötü namlı  tecelliler bizdeki "bireysel ve toplumsal eksikliklerden" olduğu anlaşılıyor ki, biz fert, kişi, birey ve cemaat, kurum, topluluk olarak düzelmedikçe, hayatımızın "ilmî, dinî, iktisadî ve siyasî" yani topyekün bütün alanlarındaki bu "sosyal tufan" nın varlığı tekerrüredecek. Rabb‘imiz daima lâyık olduğumuz yönetimi nasip edecek. Biz düzelmedikçe yönetim de düzelmeyecek ve ahuzar ile inlemeye, dert yanmaya devam edeceğiz.

Kur‘an yani ALLAH diyor ki: "...FeMâZâ Ba‘de‘l-Hakki İll‘d-dalâli.../ ...Hak‘tan sonra dalâletten başka ne kalır?.." (Yunus 10/32) "Gerçek şu ki insanlar/bir kavim kendi iç dünyalarını/nefslerinde olanı değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez." (Ra‘d, 13/11) "Bu böyledir, çünkü Allah bir topluma bahşettiği nimeti ve esenliği o toplum kendi gidişini değiştirmedikçe asla değiştirmez." (Enfâl, 8/53)
Ve mutlak sonuç: "Kema tekûnu yüvellâ aleyküm./ Nasılsanız öyle yönetilirsiniz." (Hadis)

Araştırmacı/Yazar
Memet Raşit KILIÇ…

YORUM EKLE