BETON KAFALI İDARECİLERİN KABİLE TAASSUBU İLE MÜCADELE

Herkeste genel bir kanaat; siyaset yalan, siyasetçi yalancı, üçkağıtçı, sahtekar, her şeyi kendi menfaatine kullanır şeklinde tecrübe ile sabit. Allah’tan korkan, kul hakkını ve yetim hakkını gözeten bireyler, siyaset benim işim değil demeleri hasebiyle, hayatımızın her alanını ciddi manada etkileyen siyaset kurumu, kendini bilmez, karakter yoksunu, hakkı ve hakkaniyeti gözetebilecek kapasiteye sahip olmayan bireyler tarafından istila edilmiş, devlete ve millete yararlılığını gözlemlediği vatan evlatlarını koltuğuna tehdit olarak algılayıp insanlık dışı yöntemlerle ayağını kaydırıp, devre dışı bırakması sebebi ile milletin başına bela olmuş, yarınlarımızı umutsuz bir vaka haline getirme gayretlerinde ısrarcı olmuşlardır. Oysaki ne siyaset yalan ne de siyasetçi ahlaksızdır.

Ancak bu zalimler, Siyaseti ve siyasi kanaatlerimizi maalesef tarumar ettiler. Millete hizmeti, devlete vazifeyi, ülkeye fazileti kulluk ve vatandaşlık borcu olarak adledenler, afaroz edilince geriye varlıklarından utandığımız bu insan karikatürleri kaldı. Düzen, bunların kişisel hırsları sebebi ile bozulunca siyaset ve siyasetçi lanetli ve iğrenç bir hal aldı.  Hz. Ali’nin yöneticilere nasihatlerinde yer alan; himayeniz altında bulunan insanlara adaletle hükmedin. İyi ile kötüyü birbirinden ayırt edin, aksi taktirde iyi yi kötülüğe teşvik, kötüyü de yaptığı kötülükte ısrarcı kılarsınız nasihati ne uyulmadığından, bu mukaddes makamlar bu yüz karalarına bir çiçek Buket’i gibi teslim edilip, hizmet bekleyen halk derde duçar edilmiştir.

Netice itibari ile, aldatılmaya müsait olan toplumumuz, hayırlı bir camia olmaktan çıkma tehlikesi ile karşı karşıya gelmiştir. Bu hayasız, beton kafalı idarecilerin kabile taassubu ile mücadele etmek, karanlıklara küfretmek şeklinde etkisiz olmamalı, bu gidişat hayırlara nasıl kanalize edilebilir diye düşünüldüğünde en sağlıklı yöntem, müslüman bir toplum, kandırıldığı sebebi ile, bir delikten ikinci defa ısırmaya hazırlanan yılanlara, fırsat vermeyecek ferasetle diri, imanı ile gözü pek olmalıdır. Öz yurdumuz ana vatanımızda hak ettiğimiz şekilde yaşamak adına,  herkesin vatandaşlık bilincini koruması ve bu minvalde hareket etmesi elzemdir.

Kızıp kırılmakla köşeye çekilmekle zalimleri Allah’a havale edip, ne haliniz varsa görün demekle yarınlarımızı yaşanılabilir kılamayız. Milletin böğrüne saplanmış bu deve dikenlerince tahrip edilen yarınlarımızı ihya etmemizin yolu; “ Siz nasıl (kimseler) olursanız öyle yönetilirsiniz”   bkz: Aclûni, Keşfu’l-Hafâ, c: 2, s. 126-127,  hadisi şerifi realitesi ile hareket etmekle mümkündür.
Oy kullanma hakkına sahip herkes mutlaka kendisini yerelde yönetecek kişilerin belirlenmesinde yada dayatılmasında reaksiyon gösterip, bu süreçte söz sahibi olmalı,  ilçeleri ve makamları, şahsiyetle idare edebilecek bireyleri başa getirmek için enerji sarf etmelidir. Milleti zarardan ve ziyandan kurtarmanın birinci yolu budur. Bu suretle milletimizi “şamar yemiş oğlan” misali bu bezginlikten ve süratle zıpkın yemiş balık görünümünden kurtarıp, milletin hakkı olan hizmeti ifaa edebilmeleri üzere, yine bu millete gönül vermiş millet aşığı bireyleri  Vazifelendirmeliyiz. Aksi taktirde  geçtiğimiz dönemlerde adil yöneticilerin arasına sızıp, omuzlarımıza tırmanan ve tırmandığı makamdan aldığı güçle, omuzlarına bastıklarını tekmeleyen menfaat fahişelerinden asla kurtulamaz, tahakkümlerine tahammül etmeye mecbur kalırız. Biz bunlara karşı müteyakkız olur, Allah’ın rızasını da Şiar edinerek, yukarıda belirttiğimiz şekilde vazifelerimizi de hakkıyla yaparsak, Allah’ın izni inayetiyle mükellefiyetimizi yerine getirmiş olmakla kalmayıp, rahatını da yaşamış olacağız biizniAllah.

Araştırmacı/Yazar
Memet Raşit KILIÇ…                     

YORUM EKLE