Avrupa’da hiç bitmeyen ve yükselen İslamofobi ,(İslam Korkusu)somut olarak,son günlerde, Fransa’da baş göstermektedir.Macron’un siyasi kaygılar ve politik kalıcılık adına,İslam’a ve peygamberimize hakareti kendine bir siyasi yol olarak görmesi,Ürettiği iç ve dış politika,islam düşmanlığının geldiği noktayı apaçık gözler önüne sermektedir. Bir inanışa sahip olan,olmayan herkes bilirki,mensubu olsun olmasın, bir dine bir kutsala bir peygambere hakaret,Avrupalıların hep söyleyip uygulamadığı gibi, evrensel değerlere aykırıdır. İnsanlıkla bağdaşmaz.Avrupa’yı bu konuda sessiz kaldığı,yanlı davrandığı için ;özellikle Maşa görevi gören Fransa’yı ve Devlet başkan müsveddesi Macron’u peygamberimize ve dinimize hakaretten dolayı kınıyorum.
Kapitalist,elitist,ayrılıkçı,üstünlük inancına dayalı geçmişlerinin tarihi birikimiyle,son günlerde Fransa özelinde açıklamalarla, hadsizliklerine bir yenisini ekleyerek,Macronun’’İslam’ın yapılandırılması gerektiğini ”vurgulaması, bugün Dünya’nın her yerinde krizde olan bir din” gibi hasmane söylemleri İslamı ve Müslümanları adeta Avrupa’da hedef tahtası haline getirme çabası dışında başka bir bir şeyle açıklanması mümkün değildir. Hümanist ve Evrensel değerlere bağlılık vurgusunu her seferinde gündeme getiren Avrupa ahalisi, gelenekçi ve faşist yapıları gereği islam düşmanlığından geri adım atmıyorlar.son yıllarda özellikle yükselişe geçilen bu operasyonel durumları örneklemek te mümkündür. Avrupalı diplomat ve siyasetçilerin kirli gülüş ve iyi niyet karinelerinin altında yatan tek düşünce, gücü ve otorıteyı elinde bulundurma isteğidir. Politik ve siyasi kaygıyla,her fırsatta dünyaya insan hakları savunuculuğu üstlenen barbar Avrupa, batıda ırkçı ve ötekileştirici politikalarla faşist hareketlerin yükselmesini sağlıyor.
Avrupa’da yapılan seçimlerin sonucu çarpıcı istatistiklerle doludur. Bir kaçını örneklemek gerekirse, faşizmin hakim olduğu bir Avrupa’nın mevcutluğunu bize göstermektedir. İkinci dünya savaşında bile böylesi görülmemiş faşist yapılanmalar iktidara geliyor veya parlamento kararlarını etkileyecek potansiyelde kabinede yer alıyor.
Birkaç Örnekle Açıklayalım
Polonya’da aşırı sağcı hak ve adalet partisi 2015 te iktidara geldi..
Fransa’da Emanuel Macron 14 mayıs 2017 de iktidara geldi
Hollanda’da içinde Irkçı Greert Wilders’inde içinde bulunduğu
Özgürlük partisi 19 vekille 15 mart 2017 de meclise girdi
Avusturya’da 23 mayıs 2016 da gerçekleşen genel seçimlerde Avusturya partisi ve özgürlükler partisi 183 sandalye sahıbı olup 40 parlamenter meclise girdi.
Sırbistan’da Aşırı sağcı Ulusalcılar (SRS), Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'nde beraat eden Voyislav Seselj'in liderliğinde yapılan seçimlerde yıllar sonra parlamentoya yeniden girmeyi başardı. Sırbistan'da şu anda üçüncü siyasi güç konumundalar. SRS, diğer bir aşırı sağ parti DVERI ile birlikte yüzde 13 oranında oy topladı.
İsveç’te Muhalefetteki İsveç Demokratları (SD), ulusalcı ve Avrupa karşıtı. Diğer partilerin "çokkültürlü denemeler" olarak adlandırdıkları yapıyı reddediyorlar. 2014 yılındaki parlamento seçimlerinde oy oranlarını ikiye katlamayı başarmışlardı.
Danimarka: Danimarka Halk Partisi "Danimarka değerlerini" savunuyor. Sağçı popülistler, Avrupa Birliği karşıtı ve göçün de etkili bir şekilde sınırlandırılmasını talep ediyor..
Finlandiya: Gerçek Finler (PS) partisi 2015 yılından beri ülkede üçüncü büyük güç ve merkez sağ hükümetinde de Dışişleri Bakanlığı sahibi. Parti, sağ popülistler ve Euro karşıtlarından oluşuyor. Parti, 20 bin ilticacının sınırdışı edilmesini istiyor.
Letonya: Ulusal Birlik, 2011'den beri Riga'daki merkez sağ hükümetin ortağı. Ulusalcı muhafazakarlar mülteci krizinden bu yana 'ülkenin yabancılaşması' söylemini kullanarak ülkedeki yabancı karşıtlığını alevlendiriyor.
İktidara geldiği günden beri İslam ve Türkiye düşmanlığıyla bilinen Avrupa’nın soytarısı Macron, Bunu ülke politikası haline getirmeye çalışmaktadır.Mevcut otoriteyi korumak ve iç siyasetteki başarısızlık örüntüsünü gizlemek amaçlı (sarı yelekliler eylemleri başta olmak üzere),Avrupa toplumları arasında ,bir nebze destek sağlamak için açıklamalarıyla gündem oluşturmaktan başka bir şey yapmamaktadır.
Güçlü bir Türkiye istemeyen Macron,efendilerinin de desteğiyle,Türkiye’nın dış diplomaside ki başarılarını hazmedemeyerek,
⦁ Libyakonusunda “Ankara Libya’da tehlikeli bir oyun oynuyor”
⦁ Doğu Akdenız’deki politikalarımızla alakalı haddini aşarak,
⦁ ”Sorunumuz Türk halkıyla değil cumhurbaşkanı Erdoğanla”açıklamasında bulunuyor.
⦁ Yunanistan krızınde “yunanistanla dayanışma içindeyiz”söylemi
⦁ Azerbaycan-Ermenistan savaşında “dağlık karabağ krizinde türkiye savaş yanlısı,tehlikeli ve endişe verici” söylemleri türkiye karşı takındığı hasmane tavrın birkaç kelimeyle tasavvurudur.
Yine İslam karşıtlığıyla gündemde durmayı düstur edinen Macron,
5 milyon Müslümanın yaşadığı Fransa’da ,Charlie Hebdo dergisinde yayımlanan ve tüm İslam dünyasında infiale neden olam,Hz. Muhammed’e hakaret içerikli karikatürleri, video konferans sistemiyle kamu kurumlarına yansıtmıştır. Bunla da kalmayarak bu karikatürleri kitapçık haline getirerek liselere ve üniversitelere dağıtma kararı almıştır.
Fransa Milli Takımı, yüz seneden aşkın bir süredir ünlü Galya Horozunu,takımın simgesidir.
Yine Fransız bir diplomatın söylemiyle “Kendi ayağı pislik içindeyken ötebilen ve palazlanabilen tek hayvan horozdur”
Evet kanlı tarihine bakmadan horoz olmaya çalışan bu müsvedde sözde Devlet Başkanı’nın
Karanlık, faşist ve emperyalist tarihi aşikardır.
* CEZAYİR SOYKIRIMI: Fransa, işgal süresince 1 milyon 500 bin Cezayirliyi öldürdü.
* RUANDA : 1994’te 800 bin kişinin ölümüyle sonuçlanan katliamın baş sorumlusu Fransız’lardır
* AFRİKA: Gabon, Senegal, Benin, Tunus, Gine, Burkina Faso, Çad, Kamerun ve Cibuti gibi Afrika ülkelerinde Fransızlar insanları yalnızca öldürmekle kalmadı. Geride kalanları din değiştirmeye zorladı. Geçtiğimiz yüzyıl boyunca halkları İslam olan bu ülkelerde insanlar zorla Hristiyan yapıldı.
Tarihteki soykırımları ile ünlenen Fransa’nın etki alanında olan ülkeleri de es geçmemek gerekir.Osmanlı Devleti’ne emperyalist bir imparatorluk yaftası yapmaktan utanmayan faşist Fransa’nın istatistik tablosu kimin emperyalist bir medeniyet olduğunun kanıtıdır.
Resmi olarak 29 ülkenın resmi dili Fransızca’dır ve Fransız Sömürgesi altındadır..
Kongo DC Afrika 77,266,800
Fransa Avrupa 66,991,000
Kanada Kuzey Amerika 35,851,800
Madagaskar Afrika 24,235,400
Kamerun Afrika 23,345,200
Fildişi Sahili Afrika 22,701,600
Nijer Afrika 19,899,100
Burkina Faso Afrika 18,105,600
Mali Afrika 17,599,700
Senegal Afrika 15,129,300
Çad Afrika 14,037,500
Gine Afrika 12,608,600
Ruanda Afrika 11,607,700
Belçika Avrupa 11,285,700
Burundi Afrika 11,178,900
Benin Afrika 10,879,800
Haiti Kuzey Amerika 10,711,100
İsviçre Avrupa 8,287,000
Togo Afrika 7,304,600
Orta Afrika Cumhuriyeti Afrika 4,900,300
Kongo Cumhuriyeti Afrika 4,620,300
Gabon Afrika 1,725,300
Cibuti Afrika 887,861
Ekvator Ginesi Afrika 845,060
Komorlar Afrika 788,474
Lüksemburg Avrupa 569,676
Vanuatu Okyanusya 264,652
Seyşeller Afrika 92,900
Monako Avrupa 37,371
“Bunu hiç unutma evlat!
Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı; devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.” Der Bilge Kral
ALİYA İZZET BEGOVİÇ
Kurdukları düzen, kendi konfor düzeylerini korumak içindir.Haçlı seferlerinden bu yana güttükleri politikalar bu amaç doğrultusundadır. Amerika ve tüm Avrupa’nın temel hareket noktası budur. Dünya üzerindeki çifte standart ve ayrılıkçı politikalar ,dış siyasette kendini göstermektedir. Güçlenmesinden endişe edilen Türkiye’nin önüne set çekmek, Avrupa’nın korku tünelinden geçtiğinin göstergesidir.
Amerika’nın kıtalar ötesinden Suriye’deki varlığı, Rusya’nın Kafkaslardaki Sıcak deniz hesapları ve dünyada söz sahibi olma fantezisi, küçük çaptaki Orta Avrupa’nın Avrupa birliği vurgusu ve Ortak Avrupa ordusu hayalleri ,İslam’a ve bayraktarlığını yapan Türkiye’mize karşı savunma mekanizmaları geliştirme teklif ve söylemlerinin ,zemininde yatan ana sebeptir.
Müslümanların siyasal birliğinin olmaması, topyekûn bir tepki ve blok oluşturamaması da bunlara zemın hazırlamaktadır. Arap ülkelerinin bir kısmının yarı çaplı tepkileri ve bır kısmının aleni batı işbirlikçiliği (BAE,SUUDİ ARABISTAN) .Avrupa’ya bu politikaları gerçekleştirmede uygun zemin hazırlamaktadır..
Müslümanların bu dinamikleri göz önüne alarak daha reel gerçekçi politikalarda birleşmesi gerekmektedir. Kudüs’ü ziyaret etme fırsatım olmuştu. Yahudilerin özellikle Türkiye kafilesine yönelik sert ve faşist davranış örüntülerini birebir yaşayarak, dünyadaki İslam karşıtlığını kendi iç dünyamda teyit etme fırsatı bulmuş bulundum. Yine Kudüs gezimizde Filistinli mihmandar “Buraya her sene 2 milyon Hristiyan ziyarete gelir, ama Müslüman ziyaretçi sayısı ,senelik 30 bini geçmez ”demişti .Derin teessürle karşıladığım bir cevaptı..
Avrupa’nın bu hasmane tavrına karşılık, İslam birliğinin oluşturmasının tek yolunun aynı hassasiyette Kutsalımıza ve ritüellerimize sahip çıkmamızla entegre olduğu kanısındayım.Bir Ümmetin Peygamber’ine hakaret noktasında, Bu şeditliğe karşı yeterince çıkılmaması ve yeterince tepki ortaya konulmaması üzücüdür. Siyaset üstü düşünürek,bu değerlerimize, diğer milletlerin değerlerine zarar vermeden, Milletimiz ve Dünya Müslümanları olarak sahip çıkmamızın büyük çapta ses getireceği kanısındayım..
Ağzınıza yüreğinize sağlık hocam