YAŞAM ÖLÜM KISKACINDA UMUDUN ADI “EMİR”

Hayat bizi bazen uçurumlarda gezindirir. Her insanın bir uçurum hikayesi mutlaka vardır. Ama çoğu kimse bu uçurumlarda bir umuda sarılabilecek şansa sahip olamamıştır. Bazen bitti derken başlayan mutlu hayatlar. Bazen de başladı derken biter hayatlar...

Hayatımın belki de en zor ve çileli günleriydi. K19 bütün dünyayı sarmış, bundan bütün dünya gibi ülkemizde nasibini almıştı. Bir yandan hastalık bütün toplumlarda sosyo-psikoljik tahripler bırakırken. Bir yandan da bizzat hastalıktan vefat edenler, hastanelerde günlerce, aylarca yatanlar vardı. Ben ve ailemde bu korkunç hastalıktan nasibimizi almış ve ailece k19 a yakalanmıştık. 15 günlük zorlu tedavi günleri geride kalıp hastalığı atlattığımızda, sadece yeme ve koku duyularımızı değil, duygularımızı da kaybetmiştik. 15 gün sonra sokağa çıktığımda sanki 15 gün değil de, 15 yıldır bu sokaklara, caddelere gelmemiş gibiydim. K19’un bir de ekonomik zorlukları vardı. Aylarca çalışmayan milyonlarca insandan biride bendim. Çok zor zamanlardı. O günleri asla unutamam. Gittiğim ve başvurduğum her yer kendi başına çalışıyor iş başvuruları geri çevriliyordu. Tam 19 ay çalışamadığımı ve bu 19 ayın Nasıl 19 yıl gibi geçtiğini bir ben birde Allah bilir.

Artık evde de baskılar artmıştı o günlerde. Her gün, üç öğün yemek yerine, üç öğün hakaret yiyordum. Şimdilerde baktığımızda trajikomik bir durum olsa da, o günlerde daha çok trajikti. İnsan düşüne, düşüne filozof olsa da, eyleme geçmeyen her fikir, düşünce insanı kaygıya ve ve korkuya sevk ediyordu. Her gün cebimde ki 50 TL ile döner ekmek sigara alıyordum. Bazen de hiç alamıyordum.

O günlerde artık hayatı iyice sorguluyor kendimle dertleşiyordum. Telefonlarım susmuş, arkadaş dost dediğim herkes kaybolmuştu. Kimse yüzümüze bakmıyordu. Sevdiğimiz desem, o zaten terkederek gitmişti.

Tam her şey yoluna girdi iş bulmuş çalışacaktım. Talihsiz bir hastalığa daha yakalandım. Doktora gittiğimde bel fıtığı olduğumu öğrendim. Belimden aşağı ayak bileğime kadar günlerce artan sancılar ne uyutuyordu, ne oturtuyordu, nede yürütüyordu. Topal, topal yürüdüğüm caddelerde insanlar süratle yürürken, ben beş adımda bir kaldırıma oturuyordum. Artık yüreğimde ki acılara, bedenimde ki acılarda eklenmişti. Doktorlar fizik tedavi verse de işe yaramıyordu. Sonradan bir yakınımın önerisiyle Bursa’da bir masörün yanına gittim ve 10 dakikalık bir müdahaleyle bir ayda ancak ayaklanabildim. Artık intiharı düşünüyordum. Bu hikâye artık bitsin, bu acılar son bulsun istiyordum.

Bir gün sabah erkenden rutin sabah öğünü hakaretleri işiterek evden çıkarken, o günün çok kötü geçeceğini biliyordum sanki. İçime bir acı doğdu ve kendime dedim ki bugün sana cehennem olacak. Ve çıktım elimde sigaram ve altı mosmor gözlerim, dilimde türküler, aklımda derin düşünceler. Adı ne yaşam, nede ölüm muamma girdaplar yürüyordum hergün oturup uzun uzun daldığım o tepede ki parka. Parka ulaştım ve yine dalıp gitmiştim uzaklara. Sonra telefonum çaldı arayan abimdi. Öğlen hakaret öğünü başlamıştı, ama bu seferki çok ağırdı. Hayatımda ilk defa evden kovuldum. Bu bir ilkti. Gözlerim doldu ve kalkıp yalın ayak yürüdüm. Aklımda sadece iki çıkar yol vardı. Birincisi ölüm intihar etme noktasına gelmiştim artık. İkincisi ise buraları terkedip çekip gitmekti. Ama nereye gideceğimi bilmiyordum ve otogara doğru gidecektim. Yolda hüzünlü, üzüntülü yürürken caddeye çıktım ve otogara arabasını bekliyordum. Birde baktım ki ne olsun. Bisiklet süren bir çocuk yanlışlıkla ön frene basınca uçup yere çakıldı. Hemen yardımına koştum ve yanına gittim. Kimse ona yardım etmedi elinden tutup kaldırmadı. Kalabalıklar yanımızdan akıp geçerken kanayan dizlerini ve ayak bileğini cebimde ki son 5 tl ile aldığım su ve peçeteyle temizledim. Yarasını temizlediğim çocuğun adı “Emir” di. Kalktık ve sarıldık, dikkatli olmasını söyleyerek oradan uzaklaşırken arkamdan seslendi. Abi dedi ve koşarak yanıma geldi. Abi insanlığı yaşattığın için teşekkür ederim dedi. Kimse bana yardım etmezken sen koşup geldin bana yardım ettin, elimden tutup kaldırdın. İyi ki varsın seni Allah gönderdi bana diyerek son kez sarıldı ve gitti.

Evet değerli dostlar o an öyle birşey oldu ki, sanki üstümden bir yük kalktı, içimde ki acıların yerini garip bir huzur aldı. Yüzümde ki hüzün tatlı bir tebessüme dönüştü ve o gün tekrar hayata tutundum. İşte en umutsuz anımda, umudun adı 12 yaşında ki Emirdi. O huzurun peşinden giderek önce içimde ki aşılmaz kaygıları ve üzüntüleri yendim. Bu ruhuma işledi ve bedenime yansıdı. Bütün ağrılarım dindi ve hemen iş fırsatları doğdu. Artık eski ben yok, yeni ben vardı. Hayatın bana dayattığı bu acıları 12 yaşında ki bir çocuğun duasıyla yendim. Onun için arkadaşlar ”yaşam ölüm” arası çok hikâye vardır. Kimileri bu hikâyede rahmetli, kimileri ise umudunu bularak tekrar hayata tutundu.

Umutlarınızın umudu olacak insanlarla yolunuzun kesişmesi dileğiyle, hepinize mutlu pazarlar diliyorum...

Saygılarımla.

YORUM EKLE